16 Eylül'de başladığım kitabı 5 Ekim'de bitirdim. Gene e-book olarak Kindle ile okudum.
Son zamanlarda okuduğum en harika romanlardan birisiydi diyebilirim. Arthur C. Clarke'ın bu kitabı 1953 yılında yazdığına inanmak gerçekten çok zor. Kitabın neredeyse % 80'ini kaplayan kısımları zevkle okuduktan sonra son % 20'lik kısımda bir anda asıl işlenen konu neydi onu anlıyorsınız ve bir anda olaylar gelişiyor, farklılaşıyor hatta garipleşiyor...
Kitap uzaya gitmeye hazırlanan dünyanın bir anda kocaman uzay gemileri tarafından istilası ile başlıyor. Overlord denen istilacı ırk, uzunca bir süre sadece gözlem yapıyor ve gemilerin şehirlerin üzerinde durması haricinde hiçbir tepki vermiyor. Burada yazarın insalık hakkında çok yaratıcı ve doğru gözlemleri var, tabi bunları Overlord'ların gözünden anlatıyor. İnsanlar hayatlarına etkisi olmadığı için bu gemilere alışıyorlar. Evet insanlar istilaya alışıyorlar...
Overlord'lar sadece tek bir insan ile iletişime geçiyor, bu görüşme gemide ve dolaylı yoldan yani elektronik araçlar aracılığıyle yapılıyor. İnsanların Overlord'ları görmesi ise yanlış hatırlamıyorsam birkaç yüzyıl sonra gerçekleşiyor.
Overlord'ların fiziksel görünüşleri tüm insanların korkmasına ve çekinmesine sebep olacak, iblis denebilecek bir yaratıkla özleştirilmiş. Clarke burdan yola çıkarak Overlord'ların çok eski zamanlarda dünyaya geldiklerini ve etrafa korku, dehşet saçarak ama aynı zamanda amaçlarına ulaşamadan dünyadan ayrıldıkları varsayımına ulaşıyor. Bu da gene çok yaratıcı bir fikir, neden tüm dünyanın aynı fiziksel görünümden korktuğunu, neden tüm insanların bazı şeylere aynı tepkiyi verdiklerini inceliyor. Overlord'lar şiddet kulanmadan sadece teknolojileri ile dünyanın gelişmesine yön veriyorlar. Ama bunu yaparken insanları tamamen kendi istedikleri şekilde gelişmesi için yönlendiriyorlar, art niyetleri var mı yok mu kitabın sonunda bu kararı vermek bize kalıyor.
Bu kısımdan sonrası kitabın tanıtımını aşıyor, eğer okumayı hedefliyorsanız devam etmemenizde fayda var...
Kitap bazı ufak ara hikayelerle devam ediyor. Overlord'lar dünyayı inceliyorlar, katalogluyorlar. Bir insan Overlord'ların gezegenine gitmeyi başarıyor, o gezegeni de inceliyoruz. Sonrasında Overlord'ların aslında basit bir aracı olduklarını öğreniyoruz. Overmind denen bir varlığa hizmet ediyorlar ve anlamaya çalışıyorlar. İnsanlardan zeka ve teknolojik olarak çok üstün kapasitede olmalarına rağmen anlayamıyorlar ve türlerinin sonunun gelmesini engelleyemiyorlar. Peki neyi anlayamıyorlar diyorsanız kitabı okumanız gerekli. Bir çok bilim-kurgu kitabı okudum ama bu kitap kadar farklı, yaratıcı ve garip ama mantıklı olan bir son görmedim.
Kitabın adının da neden Childhood's End olduğunu sonunda anlıyoruz.
Kitabın ingilizcesi birazcık ağırdı ama zevkle okudum ve 10 üzerinden 9,5 verdim.
Son zamanlarda okuduğum en harika romanlardan birisiydi diyebilirim. Arthur C. Clarke'ın bu kitabı 1953 yılında yazdığına inanmak gerçekten çok zor. Kitabın neredeyse % 80'ini kaplayan kısımları zevkle okuduktan sonra son % 20'lik kısımda bir anda asıl işlenen konu neydi onu anlıyorsınız ve bir anda olaylar gelişiyor, farklılaşıyor hatta garipleşiyor...
Kitap uzaya gitmeye hazırlanan dünyanın bir anda kocaman uzay gemileri tarafından istilası ile başlıyor. Overlord denen istilacı ırk, uzunca bir süre sadece gözlem yapıyor ve gemilerin şehirlerin üzerinde durması haricinde hiçbir tepki vermiyor. Burada yazarın insalık hakkında çok yaratıcı ve doğru gözlemleri var, tabi bunları Overlord'ların gözünden anlatıyor. İnsanlar hayatlarına etkisi olmadığı için bu gemilere alışıyorlar. Evet insanlar istilaya alışıyorlar...
Overlord'lar sadece tek bir insan ile iletişime geçiyor, bu görüşme gemide ve dolaylı yoldan yani elektronik araçlar aracılığıyle yapılıyor. İnsanların Overlord'ları görmesi ise yanlış hatırlamıyorsam birkaç yüzyıl sonra gerçekleşiyor.
Overlord'ların fiziksel görünüşleri tüm insanların korkmasına ve çekinmesine sebep olacak, iblis denebilecek bir yaratıkla özleştirilmiş. Clarke burdan yola çıkarak Overlord'ların çok eski zamanlarda dünyaya geldiklerini ve etrafa korku, dehşet saçarak ama aynı zamanda amaçlarına ulaşamadan dünyadan ayrıldıkları varsayımına ulaşıyor. Bu da gene çok yaratıcı bir fikir, neden tüm dünyanın aynı fiziksel görünümden korktuğunu, neden tüm insanların bazı şeylere aynı tepkiyi verdiklerini inceliyor. Overlord'lar şiddet kulanmadan sadece teknolojileri ile dünyanın gelişmesine yön veriyorlar. Ama bunu yaparken insanları tamamen kendi istedikleri şekilde gelişmesi için yönlendiriyorlar, art niyetleri var mı yok mu kitabın sonunda bu kararı vermek bize kalıyor.
Bu kısımdan sonrası kitabın tanıtımını aşıyor, eğer okumayı hedefliyorsanız devam etmemenizde fayda var...
Kitap bazı ufak ara hikayelerle devam ediyor. Overlord'lar dünyayı inceliyorlar, katalogluyorlar. Bir insan Overlord'ların gezegenine gitmeyi başarıyor, o gezegeni de inceliyoruz. Sonrasında Overlord'ların aslında basit bir aracı olduklarını öğreniyoruz. Overmind denen bir varlığa hizmet ediyorlar ve anlamaya çalışıyorlar. İnsanlardan zeka ve teknolojik olarak çok üstün kapasitede olmalarına rağmen anlayamıyorlar ve türlerinin sonunun gelmesini engelleyemiyorlar. Peki neyi anlayamıyorlar diyorsanız kitabı okumanız gerekli. Bir çok bilim-kurgu kitabı okudum ama bu kitap kadar farklı, yaratıcı ve garip ama mantıklı olan bir son görmedim.
Kitabın adının da neden Childhood's End olduğunu sonunda anlıyoruz.
Kitabın ingilizcesi birazcık ağırdı ama zevkle okudum ve 10 üzerinden 9,5 verdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder